Hayırsızada Köpek Katliamı: 1910'da Yaşanan Korkunç Olayın Detayları

1910 yılında Türkiye'de yaşanan Hayırsızada köpek katliamının utanç verici ve korkunç hikayesini keşfedin. 80.000'den fazla köpeğin Sivriada'ya sürülmesi ve ardından yaşanan felaketler hakkında tüm detaylar burada. Bu trajik olayın ardından yaşananlar ve halkın tepkisi hakkında bilgi edinin.

Hayırsızada Köpek Katliamı: 1910'da Yaşanan Korkunç Olayın Detayları

Hayırsızada Köpek Katliamı: 1910'da Yaşanan Korkunç Olayın Detayları

1910 yılında Türkiye’de son derece utanç verici ve korkunç bir katliam yaşandı. Adı Sivriada ya da bildiğimiz adıyla Hayırsız Ada Katliamı… 3 Haziran 1910 yılında korkunç bir sürgün hikayesiyle başlayan sokak köpeklerinin katliamı, ülkemizin gördüğü en insafsız köpek katliamıdır.

Korkunç katliam, 80.000’den fazla sokak köpeğinin toplanıp İstanbul açıklarındaki Hayırsız Ada’ya terk edilmesi ile başladı. Ve sonucunda da tüm köpekler ya açlıktan ya da birbirlerini yiyerek öldü.

Peki; bu insafsız sürgünün ardından neler oldu? Sürgünden tam iki yıl sonra Marmara Denizi’nde büyük bir deprem, İstanbul’da büyük bir yangın ve sonrasında da Balkan Savaşı çıkmış ve büyük bir toprak kaybı yaşanmıştır. Peşpeşe yaşanan bu olayları, halk, ölen köpeklerin laneti olarak yorumladı.

Sürgünün Başlangıcı

1910 yılına kadar her şey yolundaydı. Köpekler kendi sokaklarında yaşıyor ve halk tarafından bakılıyordu.

Aynı yıllarda Avrupa devletleri ise; köpek katliamlarına çoktan başlamıştı bile. Sokak köpekleri parfüm ve kimya endüstrileri için toplanıp katlediliyordu. Öyle ki; Avrupa sokaklarında tek bir köpek bile kalmamıştı. Böylece; Avrupa’da hayata geçirilen köpeksiz sokaklar oluşumu Osmanlı Devleti’ne de sıçradı.

Bir gece; İstanbul sokaklarında gezen bir İngiliz turist sokak köpeklerinin saldırısına uğrar. İngiliz Hükümetinin verdiği ültimatomla, ikinci Mahmut yönetimi ani bir karar alır ve tüm sokak köpeklerinin toplanıp; Sivriada’ya gönderilmesini emreder.

Halk bu sürgüne büyük bir tepki gösterir. Bu baskı üzerine Hükümet yeni bir karar alır ve köpeklerin tekrar şehre geri getirilmesini emreder.

Sultan Abdülaziz Dönemi ve Sonrası

Ardından; Sultan Abdülaziz döneminde alınan bir kararla, sokak köpekleri tekrar toplanmış ve Sivriada’ya gönderilmiştir.

Bu sürgünün hemen ardından; İstanbul’da Çemberlitaş’tan başlayıp Kumkapı’ya kadar uzanan çok büyük bir yangın çıkmıştır. Halk bu felaketi köpeklerin laneti olarak yorumlamış ve Hükümet’e büyük tepki göstermiştir. Bunun üzerine Hükümet, verdiği kararı geri çekerek; köpekleri şehre geri getirmiştir.

İttihat ve Terakki Hükümeti Dönemi

Utanç verici bir sonraki sürgün ise; İttihat ve Terakki Hükümeti döneminde olmuştur.

Hükümet Avrupa’da hayata geçirilen “köpeksiz sokaklar” sözümona modern oluşumunu İstanbul’da da uygulamak üzere sokak köpeklerinden kurtulmanın yollarını aramaya başlar. Avrupa, gelişmekte olan parfüm ve kimya endüstrileri için bir çok köpeği katletmiştir bile.

Bir gün Fransa Hükümeti, Osmanlı Devleti’ne bir teklifle gelir: “İstanbul’daki sokak köpeklerini toplayın ve bize satın.”

Bu teklifin üzerine; Osmanlı Devleti ile Fransa arasında bir anlaşma imzalanır. Ancak; Osmanlı Devleti, halkın bu derece tepki vereceğini ve direneceğini düşünmemişti. Halk, sokak köpeklerini şehrin sakinleri olarak görüyor ve onları koruyordu.

Osmanlı Devleti halktan beklediği desteği alamayınca; köpeklerin toplanması işini paraya muhtaç olanlara ve serserilere devretti. Sokak köpekleri toplanırken; halkın isyanı daha da büyüdü.

Köpekler, Fransa’ya gönderilmek üzere; Tophane’de bekletilmeye başlandı. Halk, buraya baskın yaptı ve binlerce köpeği kurtardı.

Ancak; Hükümet Fransa ile yaptığı anlaşmadan vazgeçmedi ve bu sefer daha organize bir şekilde köpekleri topladı. Yaklaşık 80 bin köpek toplanarak, tekrar Tophane’de bekletilmeye başlandı ve halkın olası bir baskınına karşı başlarına askerler dikildi.

Aradan geçen zamana rağmen; Fransa, köpekleri gemiye yükleme talimatını bir türlü vermiyordu. O kadar köpeğin bakımı ve beslenmesi Hükümet’e zor gelmeye başlamıştı. Bunun üzerine Hükümet, köpeklerin fiyatını indirdi ancak Fransa’dan yine bir ses çıkmıyordu. En sonunda da bedava vermeyi teklif etti. Ancak; yine Fransa köpekleri almadı.

Tophane’de köpekler, Fransa’nın anlaşmayı feshettiğini bildirmesine dek bakıldı.

Katliamın Sonuçları

Artık; köpekleri, Tophane’de bekletmek imkansız hale gelmişti. Bunun üzerine; dönemin İstanbul Şehremini Belediye Başkanı Suphi Bey, 80 bin köpeği kentten uzak bir yere, İstanbul açıklarındaki Sivriada’ya göndererek, onları ölüme terk etmiştir.

Halk bir müddet, adaya yiyecek ve su götürerek köpeklere bakmış ancak zamanla bu da imkansız hale gelmiştir. İnsafsızca sürgün edilen köpekler ya açlıktan, ya susuzluktan ya da birbirlerini yiyerek korkunç bir şekilde can verdiler.

Köpeklerin sabaha kadar dinmek bilmeyen acı çığlıkları Anadolu Yakası sahillerini inletiyordu.

Köpeklerin ölmesiyle birlikte 2-3 yıl boyunca halk İstanbul sahillerinde kokudan yaşayamaz hale gelmişti. Pek çoğu, sahildeki evini kapatıp gitmişti.

Halk bunun büyük bir günah olduğunu biliyordu. Ve; bu büyük günahın, büyük bir bela getireceğini de…

Sonunda beklenen bela geldi. Korkunç katliamdan 2 yıl sonra; Marmara Denizi’nde şiddetli bir deprem meydana geldi. Deprem, başta İstanbul olmak üzere; çevre illerde de büyük zarara yol açtı. Aynı yıl; Balkan Savaşları başladı. Bu savaşla Osmanlı Hükümeti Balkanlar’da en büyük toprak kaybını yaşadı.

Halkın çoğu, peş peşe gelen bu iki felaketin; insafsızca adaya sürülen ve katledilen köpeklerin bir laneti olduğuna inandı. Böylece adanın adı Hayırsız Ada oldu.

Adanın adı her ne kadar resmi kayıtlarda Sivriada olarak geçse de; çoğumuz orayı Hayırsız Ada olarak biliriz.

Hayırsız Ada 80 bin günahsız canın mezarıdır. Hayırsız Ada tarihteki en utanç verici, en korkunç katliamın şahididir. Hayırsız Ada hikayesi, içinde azıcık merhamet olan insanların gözyaşlarını tutamayacağı bir hikayedir. Hayırsız Ada, bir ibrettir.

"Siz yerdekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin."  Hz. Muhammed (S.A.V)

İslam dini, hayvan haklarını gözetir. Kuran-ı Kerim’ de geçen bir çok ayette Allahü Teala yeryüzünü, bütün canlılar için yarattığını, her canlının onda hakkının bulunduğunu buyuruyor. 

Enam Suresi 36. Ayet; “Yeryüzünde yürüyen bütün hayvanlar ve kanatlarıyla uçan bütün kuşlar da ancak sizin gibi birer ümmettir” buyuruyor.

İsimlerini hayvanlardan alan; Bakara (sığır, inek), En’âm (evcil hayvanlar), Nahl (bal arısı), Neml (karınca) ve Fîl (fil) sureleri gibi bir çok surede hayvanlardan bahsedilmiştir. Allah’ ü Teala’ nın emirlerinden yola çıkarak; insanların hayvanlar üzerinde sorumlulukları vardır.

Yeryüzü sadece insanlar için yaratılmamıştır; hayvanların da yaşama, barınma, beslenme, üreme hakları vardır. İnsanlar, yeryüzünün tek kullanıcısı gibi hareket edemezler.

Hayvanlara merhamet göstermek, onları korumak her Müslümanın görevidir.

Nahl Suresi; 5. Ayet der ki;
“Hayvanları da O yaratmıştır.”

Dolayısıyla; yaratmadığınız hiçbir canı alamazsınız.

Peygamberimiz Hazreti Muhammed, tüm yaşamı boyunca; hayvanlarla ilgili bir çok uyarı ve müdahalede bulunmuştur. Bu uyarılardan bir tanesi de; hayvanların aç susuz bırakılmaması ve onlara iyi davranılmasıdır.

Hayvanlara karşı duyarlı olmamız şarttır. Onlara sevgi, şefkat ve ibret nazarıyla bakalım. Hiçbir canlıyı incitmeyelim. Dini, vicdani ve insani sorumluluğumuzu yerine getirelim.

İzleyebilirsiniz:

Tepkiniz Nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow